Reggio Emilia Yaklaşımına Kısa Bakış

(Vea Vecchi gözüyle Diana School'dan bir kare)

Reggio Emilia Yaklaşımı II. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’da küçük fakir bir kasabada ailelerin ve eğitimci gönüllülerin “Her çocuk değerlidir, güçlüdür ve pek çok şeyi yapabilme kapasitesine sahiptir.” tezleriyle ortaya çıkmıştır. Yaklaşım pedagog Loris Malaguzzi’nin liderliğinde birçok öğretmenin çalışmalarıyla, çocuk odaklı ve çocuk yapılandırmacı bir öğrenme felsefesi olarak geliştirilmiştir. Eğitimin çocuğun yeteneklerini ortaya çıkarıp özgürleştirmesi ve gelişimini her alanda desteklemesi için bir pedagoji oluşturan bu yaklaşım Reggio Emilia kasabasında belediye desteğiyle uygulanmaktadır.



Belli ki savaşın ağır yıkımı sonrası kalkınabilmek için kadın-erkek herkesin çalışması gerektiği bir zamanda, küçük yaştaki çocukların hak ettiği saygıyı, sevgiyi ve değeri görerek eğitim alabilmesi amacıyla geliştirilen yaklaşım tüm toplumun benimsediği bir felsefe halini almış ve böylelikle Reggio Emilia alt kültürünün de gelişmesine katkıda bulunmuştur.


Reggio Emilia'da yaptığım gözlemlere göre diyebilirim ki Reggio Emilia halkı mutlu; yetişkinler işlerini severek yapıyorlar, çocuklar her yerde değer görüyorlar, kasabada çocuk dostu cafe-restaurantlar oldukça fazla ve bunu açıkça belirtiyorlar. Sokaklar her yaştan keyifle sohbet eden insanlarla dolu. Çocuklar okulda mutlu. Herkes ve her şey düzenli ve uyumlu. Çünkü her şeyden evvel insana saygı var, yaşı kaç olursa olsun. Bu düzenle harmanlanan Reggio Emilia eğitim felsefesine bir göz atalım.


Reggio Emilia eğitim felsefesi

Reggio Emilia’da çocuk bir başkahraman olarak görülür ve kendi bilgisini kendisinin yapılandırdığı kabul edilir. Çocuk meraklıdır, sosyaldir, çok çeşitli dillerle iletişime geçebilir (bknz. “Çocuğun 100 Dili”) ve öğrenmeye, bilgisini yapılandırmaya her an açıktır. Çocuklar bu eğitim felsefesine göre kendi meraklarını takip ederek, oyunlarının içinde daha fazla derinlemesine araştırma yapar, dener, üretir ve böylece çok daha kalıcı bilgiler edinirler, tüm bunları Reggio Emilia projeleri içinde sürdürürler. Reggio Emilia projeleri çocukların hayatı her yönüyle tam da hayatın içinde yaşayarak öğrendikleri projelerdir.

Reggio Emilia’da öğretmen çocuğa bilgi dikte eden rolünde değildir, hatta aksine “çocukla beraber öğrenen” ve araştıran rolünde olup bunun bilincindedir ve öğrenme sürecinde çocuğun bir arkadaşıdır, onun bilgiye ulaşmasını sağlamak için ona rehberlik yapar, yol gösterir, uygun çevreyi hazırlar, çocuğu dinler, gözlemlerini dokümante ederek çocuğun ilgisine göre projeler başlaması için çocuğu provoke eder, yani onun merakını daha da kışkırtıp aklını karıştırır ve sorgulamasını sağlar.

Reggio Emilia sosyal ve fiziksel çevrenin vazgeçilmez ve kaçınılmaz olarak üçüncü öğretmen olduğu bir eğitim felsefesidir. Okullar da tıpkı kasaba gibi dizayn edilmiştir; bir piazza (meydan) etrafında şeffaf duvarlarla sınıflar ve atölyeler bulunur. Projeler süresince yapılan geziler ve aile katılımı oldukça önemlidir. Aile ve hatta toplum bütün olarak çocuğun eğitiminde sorumludur ve her zaman çocuklar ve öğretmenlerle iş birliği içindedir. Çocuğun kesintisiz devam eden öğrenme sürecinde sosyal çevresindeki ilişkilerinden ve günlük yaşantısından oldukça fazla bilgi edindiği kabul edilir.

Reggio Emilia felsefesinde okul öncesi çağdaki çocuğun ilk olarak entelektüel gelişimi ön plandadır. Çocuk öncelikli olarak merakının peşinden gitmesi, araştırması, soru sorması, sorgulaması, hipotezler üretip onları denemesi, keşfetmesi ve bilgiyi yapılandırması için teşvik edilir. Akademik bilgi, entelektüel becerileri kazanan çocuğun kendi merakıyla doğal olarak edinebileceği bir hal alır. Çünkü çocuk artık öğrenmeyi öğrenmiştir. Bu sayede çocuk normalde okulların belirlediği "seviyesinden ileri" düzeyde bilgileri istediği an edinebilmektedir.

Okul içinde Okulsuzluk

Reggio Emilia pedagojisinde olduğu gibi okulsuz eğitimde de akademik bilgi entelektüel ve sosyal becerilerden sonra gelir. Okulsuz eğitimi savunan psikolog Peter Gray, son yapılan araştırmaların, erken yaştaki akademik öğrenmenin çocuklarda entelektüel gelişimi gerilettiğini ortaya çıkardığını söylüyor. Gray, akademik bilginin çocukları ispat, ezber ve tekrar yapmak zorunda bırakarak bulunması gereken tek doğru sonucu bulmaya yönelttiğini; entelektüel bilginin ise  tam aksine, dünyayı anlamlandırabilmek için çocukları sorgulamaya, hipotezler üretmeye, araştırmaya, keşfetmeye motive ettiğini öne sürüyor. Gray “Öğrenmek için Özgürlük” (Freedom to Learn) köşesindeki “Erken Akademik Eğitim Entelektüel Gelişimi Nasıl Geriletir”* başlıklı yazısında çocuğun öğrenmesi üzerine şunları söylemektedir;


"Her çocuk, doğal olarak entelektüeldir, meraklıdır ve anlam yapılandıracak kapasitede doğmuştur. Sürekli olarak fiziksel ve sosyal çevresini anlamaya çalışır. Her çocuk bu yeteneğini kendine göre gözlem yaparak, keşfederek, oynayarak ve sorgulayarak geliştirir. Çocuklara bu becerileri öğretmek başarısız olur çünkü her çocuk bunları kendi deneyimleriyle geliştirmeli. Ancak yetişkinler bu gelişimi kendi oluşturdukları çevre ile etkilerler. Okuryazar ve sayılarla dolu bir dünyada örneğin, kendilerine kitap okunan ve kendileri kitap okuyan yetişkinleri gören, numaralarla oyunlar oynayan, ölçmenin neden yapıldığını görerek kavrayan çocuklar, okumanın ve sayıları kullanmanın temel anlam ve nedenlerini kendileri öğreneceklerdir."


Görülmektedir ki Reggio Emilia okul öncesi yaklaşımı ve okulsuz felsefe, çocuklar ve eğitim üzerine aynı argümanları savunmaktadır. Gray'in kabul etmediği okul, zorunlu eğitim sisteminin uygulandığı ve çocuğu aileden ve sosyal ortamdan uzun saatler ayıran okul olarak karşımıza çıkmakta. Felsefesi gerçekten uygulandığı zaman(!) Reggio Emilia okulları çocuklara entelektüel bir ortam sunmanın yanında onların projelerinde yaptıkları gezilerle sosyalleşmesini sağlar. Yani zorunlu eğitim sisteminde çoğu zamanını ailesinden uzak, dört duvar arasında, belli sayıda, aynı yaşta arkadaşlarıyla "sosyalleşerek" geçiren çocuk; okulsuz eğitim ya da Reggio Emilia felsefesinde projelerle ve ailesiyle birlikte, her an, her yerde, her yaştan insanla sosyalleşebilmeli ve hayata dair anlamları kendisi yapılandırabilmelidir, ki bunu yapabilir de. Okulsuz eğitim ve Reggio Emilia yaklaşımı arasındaki tek fark Reggio Emilia'nın okullu olmasıdır ancak bu okul bizdeki "okul" algısından oldukça farklıdır. Bu açıdan Reggio Emilia felsefesi aslında "okulsuz"dur.


Çocukların “öğrenmeyi öğrenmeleri” ve hayal, fikir, değer, ürün, sorunlara çözüm, bilgi üretmeleri için onlara entelektüel, duygusal ve sosyal beceriler kazandırmak oldukça önemlidir. Akademik bilgi her çocuğun ilgisi, ihtiyacı ve kendi hızına eş zamanlı olarak gelecektir. Eğitmenler olarak bizim yapmamız gereken ilk şeyin çocuklara güvenmek, inanmak ve onları “ama”sız dinlemek olduğunu düşünüyorum.



Reggio Emilia'nın Bugünü


Bir sistem olmayan Reggio Emilia Yaklaşımı felsefesinden yoğun şekilde beslenmesi sebebiyle günümüz dünyası teknolojilerine ve kültürlere uyarlanarak geliştirilebilmektedir. Reggio Emilia felsefesinden ilham alıp kendi kültürümüze uyarlayarak merak eden, üreten ve empati yapabilen çocuklar yetiştirebileceğimize ve o çocukları yetiştirecek okullar kurabileceğimize inanıyorum.


Reggio Emilia eğitim felsefesinin uygulandığı ilk okul olan Diana School'u tanıtan aşağıdaki video çocukların eğlenirken aynı zamanda sanatla bilim yapabildiğinin çok güzel bir kanıtı.




Yorumlar